Ancak Rusya'nın Donbass'taki taarruzu hız kesmedi. Her gün yeni köyler Rusların eline geçiyor. Saldırının ikinci hedefi ise Zelenski'nin ifadesiyle güvenli bölge oluşturmak. Ukrayna'nın bu konuda ne kadar başarılı olacağını önümüzdeki haftalarda göreceğiz.
İlginç bir şekilde Kursk saldırısı hem Ukraynalı hem de Rus liderlerin konumlarını güçlendirdi. Savaşı Rus topraklarına kadar genişletebilmeleri milliyetçilerin bir kez daha Zelensky'yi övmesine yol açtı. Ancak Ukrayna ordusunun geçtiğimiz yıldaki başarısızlıkları Zelenskiy'in desteğini zayıflattı ve Ukrayna'da savaş yorgunluğuna neden oldu. Artık zafer sloganları atılıyor. Rus yönetimi bu savaşı Rusya-Ukrayna savaşı olarak değil, Rusya-Batı savaşı olarak gördüğü ve Moskova'nın tüm Batı'ya karşı savaştığını kamuoyuna anlattığı için Ukrayna'nın bu saldırısını Rusya'nın varoluş savaşı olarak resmetmektedir. Hükümete yakın çevreler Kursk vilayetindeki çatışmaları Kursk Muharebesi olarak adlandırmaya başladı. Bilenler bilir, 1943 yazında Rusya'nın Kursk eyaletinde Nazi ve Sovyet güçleri arasında yaşanan Kursk Muharebesi, dünya tarihinin en büyük tank savaşıdır. Şubat 1943'te Almanların Stalingrad yenilgisinde yüzbinlerce askerini kaybetmesinin ardından Naziler, Kursk Muharebesi'nde tanklarını ve uçaklarını kaybetmiş, bu yenilginin ardından Kızıl Ordu, Nazileri Berlin'e kadar kovalamaya başlamıştı. Rus yönetiminin “Naziler” olarak adlandırdığı Ukrayna güçlerinin Kursk'a saldırması, Putin'e şunu söyleme fırsatı verdi: “Kursk'ta bugünün Nazilerine karşı ikinci savaşını veriyoruz.” Dolayısıyla savaş yeni bir öfke aşamasına girdi.
SAVAŞIN DİNSEL CEPHESİ
Daha önce de yazdığımız gibi bu savaşın bir de dini cephesi var: Ukraynalıların çoğu, tıpkı Ruslar gibi, Ortodoks mezhebine mensup. Ancak burada Ortodoks mezhebi iki gruba ayrılmıştır. Ortodoks Hıristiyanların büyük çoğunluğu hâlâ Moskova Patrikhanesi'nin Ukrayna şubesine mensuptur. Ancak Rusya karşıtı gruplar, Ukrayna'nın bağımsızlığını kazandığı 1990'lı yılların başında Moskova'dan bağımsızlığını ilan ederek milliyetçi çizgide kiliseler kurdular ve 2018'de Fener Patrikhanesi'ne katıldılar. Böylece Ukrayna'da biri Moskova'ya, diğeri Fener'e bağlı iki topluluk ortaya çıktı. Vader'a bağlı topluluk uzun süredir Amerikan yanlısı siyaseti destekliyor. ABD yönetimi, 1940'lı yılların sonlarından itibaren Doğu Avrupa ve Balkanlar'daki Ortodoksları etkilemek için Fener Patrikliği'ni de kullanmış ve Türkiye'ye, Fener Patriği'nin Lozan'dakinin aksine Türk vatandaşı olma şartının kaldırılması talimatını vermiş ve bu yönde bir talimat vermiştir. Fener'i tüm Ortodoks halkının mutlak lideri yapmak. Böyle tanınması için çabalıyor. Bugünlerde Ukrayna Parlamentosu, Moskova Patrikhanesi'nin Ukrayna şubesinin tamamen yasaklanmasını öngören tasarıyı görüşecek. Savaşta saldırgan ülkedeki dini kuruluşların yasaklanması normal olabilir. Ancak bizi endişelendiren, Fener Patrikhanesi'nin bu çatışmadan Ukrayna'daki on milyonlarca Ortodoks'un temsilcisi olarak çıkması ihtimalidir. Patrik Fener'in haziran ayında İsviçre'de düzenlenen Ukrayna zirvesinin sonuç bildirgesine adeta devletin temsilcisi gibi imza attığını da unutmamak gerekiyor. Ukrayna'daki bu iç siyasi gelişme bu tür yeni krizlere kapı açabilir. Savaşın sonucu ne olursa olsun Türkiye açısından riskler barındırıyor. Türkiye'nin bu riskleri dikkatle izlemesi gerekiyor.
[email protected]