Ekonomist Mahfi Eğilmez, 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin önemli bir analiz yayınladı.
“Neredeyse her yerde 'seçmen mesaj verdi' gibi yorumlar görüyorum ama anlayamadığım bir şey var: Bir yıl önce yapılan genel seçimlerde mesaj göndermeyen seçmenlere ne oldu? bir yıl içinde mesaj verir misin?” Bölümler aşağıdaki gibidir:
Türkiye'de 61,5 milyona yakın seçmen var. Bu seçimde oy oranı yaklaşık %78 oldu. Bu, 61,5 milyon seçmenin yaklaşık 48 milyonunun oy kullandığı anlamına geliyor.
Bunların 16 milyona yakını emekli seçmen, bir o kadarı da ücretli çalışan. Bu seçmenlerin yüzde 78'inin genel eğilim doğrultusunda oy kullandığını varsayarsak, bu seçimlerde istihdamdan geliri olan yaklaşık 25 milyon emekli seçmenin oy kullandığını düşünebiliriz.
Bu, seçimlerde oy kullananların yarısından biraz fazlasının emekli olduğu ve istihdamdan gelir elde ettiği anlamına geliyor. Aktif olarak istihdam edilen 16 milyon kişinin yaklaşık 7 milyonu asgari ücretle çalışıyor.
YÜKSEK ENFLASYON VE HAYAT MALİYETİ
Emekliler, asgari ücretliler ve üst düzey ücretliler dışında çalışan işçiler, yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığı karşısında aldıkları ücretlerle geçinememektedir.
Özellikle son bir yılda artan hayat pahalılığı karşısında durumu hızla kötüleşen bu kesimin sorunlarına hükümet çözüm üretemiyor. Ne enflasyonu düşürebilir ne de yaşam masraflarını karşılayacak kadar maaşları artırabilir. Çünkü kamu sektöründe artan israf ve çeşitli yanlış politikalar nedeniyle bütçe yönetilemez hale geldi.
SONUÇLARDA EN ÖNEMLİ FAKTÖR…
Özetlemek gerekirse bu sonuçların bana göre en önemli etkeni enflasyon ve özellikle AKP'nin yanlış ekonomi politikasıyla kontrolden çıkardığı hayat pahalılığıydı.
Sonuç olarak, gelir dağılımının alt üst olması ve ücret sisteminin tamamen bozulmasının yarattığı ortam, başta emekliler ve asgari ücretliler olmak üzere ücretlilerin çoğunluğunun AKP'ye karşı oy kullanmasına yol açtı.
Eğer AKP seçimlerden önce emeklilere, asgari ücretlilere ve genel olarak maaşlı çalışanlara bir ücret artışı daha yapsaydı sonuç farklı olurdu. Ancak bu durumda yılın geri kalanını karşılayacak bütçe kalmayacaktır.
Enflasyonun yükseldiği bir ortamda paranız rezerv para olmadığı halde faizi düşürürseniz, döviz kurunu koruyarak TL'nin gerçek yabancı değerini bulmasını engellemeye çalışırsanız, döviz rezervlerinizi paranız için harcarsanız. Bu bakımdan kamuda inanılmaz israf varken tasarruf konusunu hafife alıp tüketimi desteklerseniz ücretleri artıramazsınız ve sonuç budur, mümkündür.
Yıllardır söylüyoruz ama açıklayamıyoruz: Bilimi terk eden, kurdun eline düşer. “Bazen bu biraz geç olur ama eninde sonunda olur.”